Virginia City , Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ilk büyük gümüş yatağı olan Comstock Lode’un 1859’da keşfi ve ardından çok sayıda madenin açılması sonrasında yükselişe geçmiş ve nüfusu kendine çekmeye başlamıştır.
Virginia City, tam bir Western kasabası tadında olup, restore edilirken dokusu asla bozulmamış tarihi binaları, tahtadan kaldırımları, cafe ve bar girişlerinde kullanılmış iki kanadı ileri geri sallanan kapılarıyla caddelerinde gezintiye çıkan ziyaretçilerini eski kovboy filmlerindeki sahnelere götürmekte ve gerçek hayatta Bonanza macerasını yaşatmaktadır.
Virginia City, denince akla gelenlerden biri de kuşkusuz Mark Twain. Samuel Clemens yani hepimizin bildiği takma adıyla Mark Twain’in kaleminin doğum yeri olarak da düşünülebilir Virginia City. Zira Samuel Clemens ,1863 Şubat’ında yerel bir gazetede ilk defa bu isimle yazmaya başladı ve bizler o günden sonra O’nu Mark Twain olarak tanıdık. Eserlerinde gülmenin güzelliğini, esaretin kötülüğünü anlatmaya çabalamış ve “iki kulaç derinlik” anlamına gelen bir denizcilik terimi olan Mark Twain imzası ile 30 kitap yayımlamıştır. Ayrıca, ilk daktilo satın alanlardan ve daktilo ile yazan ilk romancı olarak da anılır.Sonrasında hepimizin çok yakından bildiği “Tom Sawyer’ın Maceraları” adlı ünlü çocuk romanı ve bir diğer ünlü eseri olan “Huckleberry Finn’in Maceraları” ile Amerikan edebiyatında ilk büyük eserler arasında değerlendirilen yapıtlara imza atmıştır.
Virginia City’nin tarihi ve hikayeleri, sokaklar ve binalar kadar benzersiz, zengin ve renklidir. Virginia City’i anlayabilmek içinse mutlaka görmek gereklidir. Amerika’nın hüketme ve elde etme arzusunun canlı ve nefes kesici bir örneğidir bu kasaba.
Zirve yaptığı yıllarda 25.000 nüfuslu, hareketli, canlı bir metropol olmuş Virginia City, Reno’nun yaklaşık 35 mil güney doğusundaki Nevada’da Davidson Dağı’nın gölgesinde yer alan tepelerde yeni milyonerler doğmasının da sebebi olmuştur. Gümüş ve altının neredeyse tüm sokaklarının derinliklerine gömülü olduğu yerleşim o zamanlar dünyanın dört bir yanından kadın ve erkeğin buraya yaşamak ,çalışmak ve elbette zengin olmak için akın etmesinin de nedenidir. Madenciler, gelişen kasabanın 3000 feet altına kadar giden tünelleriyle milyonlarca doları yüzeye çekmişler ve madencilere özgü yeni bir dünya yaratmışlardır. Bir zamanların bu Comstock “orijinals” ruhu şu an bile kasaba sakinlerinin çalıştıkları, yaşadıkları, ibadet ettikleri, eğitim gördükleri yerlerden mezarlarına kadar şehrin tüm dokusuna işlemiştir.
Bugün, Virginia City’i ziyaret edenler şehrin her yerinde geçmişin bu özgün ve tutkulu ruhunu hissedebilir,şehrin şimdiki sakinleriyle zamanda adete yolculuğa çıkabilir, hayal gücü ve gerçeğin sınırlarında dolaşabilirler.
Virginia City, Gümüş Teras Mezarlığı, Dördüncü Koğuş Müzesi, Pioneer Mezarlığı, İtfaiyeci Müzesi, Piper Opera Binası, Polis Memuru Müzesi, Aziz Mary Sanat müzeleri ve basilicalarıyla oldukça çok cazibe merkezine ev sahipliği yaparken,ayrıca kendinizi bir madenci gibi hissettirip zamanda geri götürerek farklı deneyimler tatmanıza sebep olacak otantik yemekleri,törenleri ve iç savaş zamanını yansıtan türlü etkinlikleriyle benzersiz deneyimler sunar.
Yılda yaklaşık 2 milyon kişinin ziyaret ettiği bu Western kasabasını siz de deneyimlemek isterseniz gezinize yakın çevredeki Lake Tahoe ve Reno’yu da eklemenizi tavsiye ederim,bu şekilde hem zamanınızı daha efektif kullanmış hem de bölgedeki diğer keyifli lokasyonları da gezinize ilave ederek daha eğlenceli zamanlar geçirmiş olursunuz.
Virginia City’deki Western yolculuğunuzdan sonra rotanızı batı sahiline çevirip San Francisco’da yeni maceralara yelken açmak isterseniz yazımı okuyabilirsiniz. Janjanlı Gezmeler…